Perşembe, Nisan 19, 2007

KARAR -1


İlkbaharın yalancı sıcaklığının ardından tüm geceye soğuk bir battaniye gibi inen ayaz, sanki tüm canlıları uyuşturmuştu. Uyuşuk bir sessizlik hakimdi çevreye. O gece kaç kere uyandığını anımsayamadı. Belli belirsiz uyanıp tekrar uykuya dalmış ve her arada tek bir filmin farklı birçok perdesini rüyalarında yaşamıştı sanki.

Geceyi, gece gördüğü rüyaları ve onu düşünürken dalıp gittiği bir sırada sol kulağını sağır edercesine patlayıveren sesi anımsadı ve irkilerek kendine geldi birden. Nereye gittiği belli olmayan zayıf demir borulardan oluşmuş, özensizce beyaza boyalı olan o garip kapıyı geçirdi aklından. Kolaylıkla açıp zaten görünen diğer tarafına geçmişti kapının ve hemen sonrasında tekrar dışarı çıkmak için kapıyı araladığında garip bir duygu hissetmişti. Önsezileri aşırı şekilde tehlike işaretleri veriyordu, anlam veremediği bir durumdu bu ve her nasılsa kapıyı bu kadar kolaylıkla tutabildiği halde bıraktığı anda şiddetli bir şekilde tüm vücuduna doğru kapanacağını ve karşı koymasının mümkün olmadığını biliyordu. Yanındaki karaltı, kimdi acaba? İşte tamda kapıyı bıraktığı anda patlayıveren bir sesti bu. Gece rüyasını bölmüştü ve irkilerek uyandığında halâ sol kulağında o sesin garip ağırlığı çınlıyor gibiydi.

Tüm bunların ne anlamı vardı? Uyanır uyanmaz neden aklına hemen o geliyordu. 'Hayrolsun' diye geçirdi içinden, ne istediğini bilememenin garip burukluğu döküldü dudaklarından. Yine nefesini tutmuştu istemsiz olarak. 'O' diye geçirdi içinden.. Göbek çukurunun dört parmak altından başlayan ve göğüs kafesine sıkışmış olan kuru soğuğu hissetti, gecenin ayazından daha rahatsızlık vericiydi. Yine nefes almıyordu. Karın boşluğuna sıkışmış olan ayazın tam orta yerinde, göğüs kemiğinin hemen altına yerleştirilmiş bir dinamo sanki kalbinin yerini almış ve çevredeki tüm enerjiyi birbirini izleyen her saniye önce sakince içine çekip, bir an bekleyip aniden tüm vücuduna pompalıyordu. Bunu en çok gövdesinin ortasında ve boynunun her iki tarafında asimetrik şekilde uzanmış damarlarında hissediyordu.

Kalkıp yatağın bir kenarına oturdu, öne doğru eğildi istemsizce. Sırtındaki, yıllardan beri kanıksamış olduğu ancak sabahları kalktığında daha bir hissedilir hale gelen ağrıyı biraz olsun bu şekilde azaltabiliyordu. 'Dik durmalıyım' diye geçirdi içinden ve doğruldu. O gece onlarca kez uyanmış olmasına rağmen bu farklıydı, tekrar uyumaya dönmeden önce gece soğuğunda üşümüş minik bir serçe tedirginliği içinde elleri titreyerek telefona uzandı arayan olup olmadığını kontrol etmek için. Aslında onun arayıp aramadığını kontrol edecekti yalnızca, için için merak ediyordu. Zamanın akışının yavaşladığını hissettiği anlardan birini daha yaşıyordu. İki tuşa basarak ekranda arayan herhangi birine ait bir not göremeyince telefonu hafifçe sıktı ve yerine bıraktı. Dudaklarında yine o garip burukluğun sızısı dansetmeye başladı. Yine nefesini tutuyordu. Onu düşündüğü her an, belki uykusunda bile nefesini tutuyordu, cılız bir rahatsızlık duydu belli belirsiz. Okyanusun sonsuz lacivert derinliklerinde soluksuz kaldığını getirirdi aklına her nefesini tutmuş bulduğunda kendisini. Tükenip bittiğinde, eninde sonunda yine çaresiz bir şekilde tuzlu lacivertliği içine çekecekti nasılsa. Yani her durumda onu yaşamaktan kurtuluşu yoktu ve bu aklına her geldiğinde nefesini tutmuş tedirgin bir şekilde göğsündeki dinamonun sesini daha güçlü duyar gibi oluyordu.

Tekrar onu geçirdi aklından. Fantastik filmler yada çizgi romanlardaki doğa üstü güçlere sahip süper kahramanlara özendi. Kahraman kısmında gözü olmayacak kadar alçakgönüllü bir ruha sahipti fakat yinede için için yanıp tutuşuyordu en azından düşüncelerine sızarak aklına gelebilme arzusuyla.

Onlarca yaramaz tekir kafasının içinde dolaşıyor, düşüncelerini, eski yeni tüm anılarını havaya savuruyor ve her birini bir yumağa dolayarak oynaşıyorlardı sanki. Kafatasının içindeki bu karmaşanın garip çekiciliğine kendini kaptırmamak için çaba sarfetmediği gün gibi aşikardı. Gözlerini kapatır kapatmaz ona doğru coşkuyla kanatlanan güvercinlerin her bir ayağı farklı bir yumağa takılıyor ve beyaz, pamuksu, masum bir vahşet sahnesi perdeleniyordu göz kapaklarını duvar yapmış çaresizlik tiyatrolarında. Kendini yargılıyordu acımasız bir şekilde. Hüküm giydiği suç aynı zamanda beraatini de veriyordu ve hemen ardından tekrar aynı suçtan hüküm giyiyordu. Paradoksun bir ucu paslı çivi dolu ve diğer ucu parlak, pürüssüz iki halkası birden boynuna geçmişti, zincirin ucunu ise o tutuyordu tam olarak bilemesede.

Vakitsiz uykuya dalmış ve uyandığında kendini sersemlemiş hissettiği günlerde havaya bakarak gün ağarıyor mu yoksa kararıyor mu anlaması mümkün olmazdı. Benzer karışıklığı şimdi tam olarak burada yaşıyordu. Denizin yüzeyi atılan en küçük taşın oluşturduğu dalgaları farkedebilecek kadar sakin, karşıdaki tepelerin karanlık yamaçlarına doğru kaybolarak uzanıyordu. Sabahın erken saatleriydi, serinlik bir süre sonra üşümesine yol açmasına karşın beyaz montunun önünü açık tutuyordu. Güneş, tepenin en güdük çıkıntısına ellerini uzatmış, hafifçe kafasını denize doğru uzatmış yaramaz bir çocuk gibi izliyordu kafasının içindeki karmaşayı. Tan yeri ve alacakaranlık diye geçirdi içinden, hangisiydi yaşadığı? En yumuşak ışıkları ruhunun derinliklerinde buzlar altında kalmış ümit bekleyen çiçeklere kadar ulaşıyor ve gerçekle hayal arasında bıçak sırtı bir yanılgı oluşmasına neden oluyordu.

Genişleyen zaman olaylar arasında anlamlı ilişkiler kurabileceği mantık silsilesini öylesine yavaşlatmıştı ki, bu yavaşlık gerçekliğe ayna tutuyor ve hareketlerine doğrudan yansıyordu. Kavuşacağını bilse arkasına dönüp bakmadan karanlıklara yol alacaktı. Kafasının içinde ona kavuşmanın karşı koyulmaz çekiciliği ılık bir yaz rüyası gibi buzulların altında tüm çıplaklığıyla duruyor, ancak harekete geçmesi için gereken o ilk işaret tepelerin ardından bir türlü gelmiyordu, yumuşacık ışıkları ümit bekleyen tomurcukları sürekli okşasada.

Olumlu olumsuz tüm düşüncelerinin ardından kendini ya nefesini tutmuş onu düşler yada rastgelebileceği yollarda serseri nefesler tüketirken buluyordu. Güneşin altın sarısı ışıklarının en çok ona yakıştığını biliyordu. Onu ararken sürekli kendini gözlüyor, kızıyor, bu haline olan kızgınlığını çıkarabilmesi için akşam olup rüyalara dalmayı bekliyordu. Yaşadığı paradoksal durumun içeriğini paylaşabileceği bir kapının olmayışı, olası potansiyel gerginliğini sürekli bire beş katarak arttırıyordu.

Üç, iki, bir.. Ve sonrasında soğuk, karanlık bir sıfır. Karanlık basmadan önce, aydınlığın son düzlüğünde onunla tüm olan biteni bütün hayal perdelerini kaldırarak konuşabilmeyi ne kadar çok istediğini düşündü tekrar.

Üç, iki, bir ve karanlık..

Cumartesi, Nisan 14, 2007

Neredesin?

Kapadım gözlerimi.
Düşünmemek için seni
Tutabildiğim kadar tuttum
Nefesimi..
Bile bile her denemenin sonunda
Kocaman bir seni
Çekerek içime
Hançerleyeceğimi kalbimi..
Neredesin?

IQ’T Ki 1004072045

Salı, Nisan 03, 2007

HATIRLA

Geceler mi ağır gelen

Yoksa

Herbir notasında

Gözyaşlarımı salıverdiğim

Bu garip melodiler mi,

Yasladığımda başımı

Uykularıma sırdaş

Yastığıma?

 

Anlamı olmalı bu hayatın!

Bir anlamı olmalı,

Yaşananların..

 

Dışarıda

Çok uzaklarda bir yıldız

Göz kırpar

Sanki

'Hatırla' der gibi.

Hatırla şimdiden

Gelecek günleri hatırla..

Sende bir yıldız olup

Göz kırpmadan

Yarınları 'hatırlayacak birilerine'

Hatırla yarınlarını

Çok geç olmadan

Ve

Sevdiklerin henüz

Evrenin sonsuz derinliklerinden

Sana göz kırpmadan..

 

IQ'T ksk 0204072351

 

Pazar, Nisan 01, 2007

SEN

Hoş bir gıdıklanma

Ve ardından verilen

İstemsiz tepkiler gibisin.

Gayet güzel başlamışken güne

Seninle gıdıklıyor sanki hayat

Beni

Önce varlığınla mutlu kılıyor

Sonrasında

Dokunamadan sana

Uzaklaştırıyor yanından

Zoraki..

Vdm 3003071128 IQ't

Related Posts with Thumbnails