Cumartesi, Aralık 30, 2006

Mutlu Seneler - İyi Bayramlar

Sağlık ve huzurumuz eksik olmasın, hayırlı bayramlar :)

Cuma, Kasım 24, 2006

Şöyleşi - TÜRKÇEMİZ SES BAYRAĞIMIZ

Konuşmacılar
Hidayet KARAKUŞ / Şair, Yazar
Doç. Dr. Şerif Ali BOZKAPLAN / Dokuz Eylül Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Ana Bilim Dalı Başkanı
Yasemin ÖZCAN / Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi Araştırma Görevlisi
TARİH : 25 Kasım 2006 - Cumartesi
SAAT : 14:00
YER : Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi Toplantı Salonu (Hilton Arkası)

Yeni Yüzyıl EFES LIONS Klübünün Katkılarıyla..

Perşembe, Kasım 16, 2006

Sırılsıklam tecrübesizlik

Genç bir kızdı sevdiğim. Genç bir yüreğim vardı o zamanlar. Genç ve tecrübesiz.

Ben buna ‘amatör’ demeyi sevmişimdir çoğu zaman. Profesyonellik mantığı çağrıştırdığı için belki de. Bilemiyorum..

Bir çok konuda tecrübeli olmak iyidir. Olmakta gerekir zaten. Aynı durumla daha önce karşılaşıldığı için işlerin sarpasarma ihtimali daha zordur, herşeyin yolunda gitme ihtimali ise bir o kadar fazla.

Gel gelelim, konu sevgi, aşk, evlilik gibi konularda durum biraz daha farklıdır. Burada tecrübesizlik, bir hayli tecrübeli olmaktan yeğdir.

Tecrübe heyecanı azaltıcı, hadi azaltmasa dahi katalize edici bir role bürünür.

İlk öpücüğün, ilk aşkın, el ele gezilen yada göz göze gelinen ilk anın, ilk teklifin hep farklı ve özel olmasının sebebi yalnızca ilk oluşu mudur?

Sırılsıklam tecrübesizlik kokar ilkler.

Her zaman en doğru yada en iyiyi barındırmasalar dahi hatıralarımızda, o ilklerin, o tatlı tecrübesizlik heyecanlarının yüzümüze makyajladığı tebessüm hep farklıdır. Daha bir sıcak, daha bir tatlıdır.

Neden bilmem, bu satırları yazarken hani o kalbimizin güçlü bir subwoofer edasıyla güp güp çarpıpta göğüs kafesimizi zorladığı halde buldum kendimi. Farkında olmadan nefesimizi tuttuğumuz, gözlerimizi bir an olsun kırpmadığımız halde.

Sırılsıklam tecrübesiz olmak istiyorum. Hayata ve yaşama dair her zaman amatör kalmak..

Genç bir kızdı sevdiğimiz. Genç iki kızdı, genç üç..

Giderek tecrübe kazandık saydıkça birer ikişer.

İlk günkü sıcaklığı uzak sayılarda aradık durduk. Ama bulamadık. Bilemedik ki, en güzel sayı bizim hemen yanımıza gelecek olan mütevazı bir ‘bir’di.

Ucuza tükettik, harcadık bile bile sayıların sonsuz, sonsuzluğun ise koca bir boşluk olduğunu.


61611iqt1704

Cuma, Kasım 10, 2006

Sımsıcak

    Uykudayken hiç farkına varılmaz belki ancak, soğuk bir kış günü sabaha açtığınızda gözlerinizi, yorganın altındaki o sıcaklıktır kadın.

    Üzerinize giydiğiniz yeni ütülenmiş gömleğin yakalarında da yakalayabilirsiniz bu sıcaklığı. Yada kahvaltı masasında içilen çayın ilk yudumunda.

    Kadın hep ayaktadır erkeği uykudayken. Herşey olması gerektiği gibiyse eğer, erkek bunun farkına varmaz pek. Yer, içer, gezer, yatar, uyur, çalışır ancak mutfak kısmında, sahne arkasında neler döndüğünden bi-haberdir daima. Haberdar olmak işine de gelmez çoğu zaman. Doğası gereği erkek biraz soğuk, kadınsa sıcaktır. Bu yüzden ikisinin birlikteliğinden güzel bir ortalama yakalanır hep. Yapısı gereği kadın kollar, savunur, besler ve önemser aklı aksini söylese bile.

    Erkeğin hayatını şekillendiren, onu yönlendiren hep bir kadındır inkar edilse dahi. Küçüklüğünde annesi, delikanlılığında platonik aşkları, kendini bulmaya başladığında ise hayatını paylaştığı kadın yada kadınlar hep aktif roldedirler sahne arkasında. Görünür kısım ise erkeğin kendisidir yalnızca. Hayatına giren kadınların vizyonu ne kadar genişse, zevklerini ne kadar geliştirmişlerse işte o kadar sağlam durur erkek hayata karşı.

    Hayat ne güzeldir, yağmur altında buz gibi bir havada, denize karşı yudumluyorsanız sımsıcak kadını..

Perşembe, Ekim 26, 2006

Zamana yenilmesin güzel adetlerimiz


Çok hoşuma gitti bu benim. Sanki canli gibi, uzanip iki tane alip agzima atasim geldi. Tipki cocuklugumuzdaki bayramlarda oldugu gibi :)
Zamana yenilmesin guzel adetlerimiz, guzel bayramlarimiz, sahip cikalim.. Cikalim ki seneler sonra birileri de bayramin guzelliklerini hatirlayip bizim bayramimizi kutlasin :)

Perşembe, Ekim 19, 2006

Penny or a Smile (Sadaka lütfen yada bir GÜLÜMSEME)



Gün geçtikçe manevi değerlerimize daha çok ve sıkı sarılmamız gerektiğini, ancak toplumda bu değerlerin tabiri caiz ise artık pek 'moda' olmadığını görüyoruz.
'Bedava Kucak' adlı videodan sonra, baktığım zaman beni en çok düşündüren, duygulandıran bu fotoğraf oldu.
Bunu dilencilikle ilgili biri tutum olarak görmemek o şekilde bakmamak gerekli.

Kendimize ne kadar inatçı şekilde ikna etmeye çalışşak yada yalan(!) söylesek dahi herkesin ihtiyacı var dostane bir sarılmaya, sıcak bir gülümsemeye, içten bir merhabaya..
Belki farkında değiliz ancak yaşam için belkide en çok bunlara ihtiyacımız var.

Cuma, Ekim 06, 2006

Technorati

Technorati Profile

Bedava Kucak (Free Hugs) :)

Bir tebessüm, bir gülümseme mi istiyorsunuz?
İnsanlar için birşeyler yapmak istiyorsunuz ve imkanlarınızın kısıtlı olduğunu mu düşünüyorsunuz?

İşte bedava ve içerik dolu, sosyal bir aktivite :)

Tebessüm bende de var şimdi, teşekkür ediyorum vesile olduğu için, teşekkürler Mehmet Doğan (Altı Üstü Tasarım)








Çarşamba, Eylül 27, 2006

Türk Fındığı üzerine..



Oldukça uzun olmasına rağmen, başından sonuna kadar yorumları da dahil ederek okuduğum, dopdolu ve düşündürücü bir yazı olmuş. -> Türk fındığı nasıl kurtulur?
Benzer şekilde zeytinyağı için TARİŞ'in son yıllardaki 'sessizce' yaptığı işler bence taktire şayan. Zeytinyağına açtıkları lüks ve iyi düzenlenmiş köşebaşı dükkanları ile 'kaliteyi etiketlemişler' neredeyse.
Her konuda olduğu gibi sanırım fındık konusunda da, birlik olma ve zamanında, düzgün hareket etme gibi bir sorunumuz var. Nedense hep iş işten geçtikten sonra önlem almaya çalışıyoruz. Tıpkı 'hasta olduktan sonra tedaviye ayrılan masraflar' gibi, bununda faturası yüksek olacaktır.
Fındık ile alâkam tüketici boyutunda kalsa dahi, bu yazı ile neden daha fazla tüketmediğimi/tüketmediğimizi sorguladım birden kendimce. Sanıyorum, üzerine basa basa değinildiği gibi, düzgün bir marka ve logo oluşturduğumuzda tüketimde paralelinde artış gösterecektir zamanla.

İlgili yazılar; Mehmet Doğan - Altı Üstü Tasarım, Selim Tuncer - Diyalog, Özgür Alaz - Marketalica
Finduklu yemek tarifleri; Finduklu Tarifler

Cuma, Eylül 22, 2006

Surf kazaları

Surf yaparken başınıza türlü kaza gelebilir, özellikle yeni başlayanların..
Neler mi?

  • açıklara doğru sürüklenebilirsiniz
  • karşı kıyıya çıkmaya çalışırken plajın 100m yukarısına kayarak deniz kestaneleriyle dost olabilirsiniz
  • alabora olup board ve yelken tarafindan kafa kola alınabilirsiniz
  • yelken altında kalıp su yutabilirsiniz
  • board'u düzelteyim derken fin bacaklarınıza geçici tattoo yapabilir
  • gaza gelip (ceren :) ), havaya bakmadan karşı kıyıya gideyim derken hayatınızdan bezebilirsiniz
  • gaza gelip (ceren :) ), zamanı gelmeden 115lt board'u deneyip, dönerken düşebilir ve kendinizi sulara bırakmayı isteyecek kadar ütkenebilirsiniz (kıyıdan 20m ileride hemde)
  • gaza gelip (ceren :) ), karşı kıyıya gidebilir, orada yayabilir, rüzgar söndüğü için biiirr sure orada pinekleyebilirsiniz. (bu cok güzel de olabilir :) )
  • gidip birine toslayabilirsiniz
  • gelip biri size toslayabilir (ceren :) )
  • üzerinize süratle gelen biri yüzünden telaşlanarak alabora olabilirsiniz
  • çabuk öğrenip, uygun rüzgar olduğu bir zaman iyice kaptırıp, hızlanıp hızlanıp yelkenin üzerinden uçabilirsiniz
  • çabuk öğrenip, uygun rüzgar olduğu bir zaman iyice kaptırıp, hızlanıp hızlanıp alabora olabilir, bu esnada direğe tüm hızınızla çarparak omzunuzu sakatlayabilirsiniz. Bu size bir 5-6 hafta surfe mola demek olabilir :)
  • kıyıya doğru hızla yol alırken duramayabilir, kendinizi board uzerinden atarak durmaya çalışabilir, bu esnada öellikle TTA önündeki taş ve kayalara çivileme dalabilirsiniz.
  • aynı kaya ve taşlar ayaklarınıza her türlü hacamat eylemini gerçekleştirebilir
  • kıyıda beach start yapmaya çalışan biri yelkeni elinden kaçırınca, direk omuz ve kafanızı kırmaya çalışabilir.. ki buna kızılcık direği sendromu deniyor.. bu kaza örneğin dün (13.08) olmuş olabilir :)
  • yelken altında, trapez takılı olduğu halde kalabilirsiniz. Bu 20-25 sn. kadar sürebilir...

Nereden mi biliyorum? :))) Özellikle son iki madde çok ciddi ve olumsuz sonuçlanabilir, aman dikkat..
IQ't

Cuma, Eylül 15, 2006

Gmail ile sınırsız email adresiniz olsun, SPAM'e karşı..

Geçenlerde rastgeldiğim ve ilgimi çeken bir yazıdan ve dolayısı ile Gmail'in vermiş olduğu bir özellikten bahsetmek istiyorum.
Kalıcı bir çözüm olmamasına rağmen, Gmail ve yazıda geçen diğer bir kaç web sitesinin (SpamGourmet, Mailinator, Fastmail ) vermiş olduğu bu hizmet, biraz kompleks düşünebilen kullanıcılar için spam maillere karşı oldukça işe yarayacaktır.

Kısaca bahsetmek gerekirse; gmail adresinizi, yanına + işareti ve herhangibirkelime ekleyerek olasılıksal olarak sonsuz sayıda farklı biçimde kullanabilirsiniz.
Örneğin gerçek adresiniz abc@gmail.com olsun. Siz bahsedilen şekilde aşağıdakilere benzeyen email adresleri oluşturarak bunları dilediğinizce kullanabilirsiniz.
abc+herhangibirkelime@gmail.com
abc+deneme@gmail.com
abc+programlama@gmail.com

Gerçi bu + numarası :) spammer'lar tarafından kolaylıkla atlatılabilecektir. Gördüğüm kadarıyla yukarıda bağlantısını verdiğim bir kaç sitede, daha kullanışlı ve etkili çözümler bulunuyor. Yazının orijinal İngilizcesi ve bir Türkçe bağlantıyı aşağıda bulabilirsiniz;
Use Gmail Generate Unlimited E-mail Addresses
Gmail'den Kendi Mail Adresinizle Limitsiz Mail Adresleri

Cuma, Eylül 08, 2006

10 Eylül pahalı benzine hayır eylemi

10 Eylül Pazar günü, kullandığımız pahalı benzini protesto amaçlı olarak bir eylem yapılıyor. Dolaşan emaillerden bunun herkes tarafından öğrenildiği ve oldukça yayıldığı belli.

Ne olacak? O gün araçlarını kullanmak zorunda olanlar ve benzine ihtiyacı olanlar benzin almayacaklar mı? En iyimser bakışla benzinler bir gün öncesinden alınacak.

Bir tek günle olacak iş değil. Eylem yapılacaksa bari en azından 9-10 Eylül hafta sonunu dahil etseydiniz..

Sabahları işe gelirken ve iş çıkışında yollarda karşımıza çıkan eğer dev bir solucan değilse, bu benzine bırakın indirimi, daha çok 'bindirim' gelir.

En azından bu da birşeydir diyerek, eyleme destek vermek gerekli tabiki.. Hiç yoktan iyidir..
Çeşitli yazılar: bildirgeç - kalabak - volkanca - hurriyet - bursahakimiyet - devletim - donanimhaber1 - donanimhaber2 - donanimhaber3 - donanimhaber4 - NTV

Perşembe, Eylül 07, 2006

Avrupa'lı yol çalışmasını nasıl abartır?


Bu Avrupa batar yakında, dediydi dersiniz.. Koskoca ülke var yanıbaşlarında, adamlar halâ beceremediler yol yordam öğrenmeyi bizlerden.


Ortada bir karış çukur yokken, yalnızca 1mx2m lik bir dikdörtgen için böyle masraf yapılır mı?
Hele hele bu 'çukurcuk' bir köşede ise ve bir tarafı küçük bir yapı ile kapalı ise.. Cık cık cık..

Söyleyecek laf bulamıyorum.

Eh adam, oturda bizi örnek al!

Bu işin bir yolu yordamı, oluru var değil mi? 8m'ye kadar olan çukurlar için masraf yapmaya gerek yok.

7 kişiyi kaybettiğimiz bu traji-komik ve cinayet vari olaya bir bizim bakış açımızla ve birde Avrupa'lının Berlin'deki bakış açısıyla bakalım.
Adamların yukarıda, çalışma var diye çevirdiği 'çukurcuk' neredeyse bizde yapılan tüm yeni yollarda STANDART olarak veriliyor..

Yazık!

Pazartesi, Temmuz 31, 2006

Türk Böbrek Vakfı


Bir yandan hepimizce malum olan kötü gidişata dur diyemiyoruz, ancak diğer taraftan gerçekten güzel, bizleri duygulandıracak gelişmeler yaşanıyor. Gelen bir yazıyı paylaşmak isterim..
Teşekkür ve takdirler Türk Böbrek Vakfı'na..
***
Değerli Mütevellilerimiz, Sevgili Vakıf Dostlarımız, Saygıdeğer Bağışçılarımız,
Sizlerle bir huzuru, mutluluğu görevi yerine getirmenin hazzını paylaşmak istiyorum. Yaklaşık 10 gün önce Lübnan’dan yükselen imdat çağrısı Fransa’da görevli Prof.Dr.Dilaver Ergin’e ulaştığında akla gelen ilk ve tek kuruluş Türk Böbrek Vakfı oluyor...
Uluslararası Nefroloji Derneği Böbrek Afetleri Yardım Koordinatörü Prof.Dr. Mehmet Şükrü Sever, vakfımızın gönüllü tıbbi koordinatörü kimliği ile bana Beyrut’ta yaklaşık 30 diyaliz hastası çocuğun ilaç ve malzeme yokluğu nedeni ile diyalizlerine devam edilemeyerek ölüme terk edileceğini bildirdiğinde tereddütsüz, hepsini hemen Türkiye’ye alalım ve diyalizlerini karşılayarak yaşatalım buna hazırız mesajını verdim.....Ve hemen akabinde bu kararı yönetim kurulu ile oy birliği ile onaylayarak ve bu uygulamaya geçtik. Bir yandan Dışişleri Bakanlığı, bir yandan Türkiye’nin Beyrut Büyükelçisi diğer yandan Özel Diyaliz Merkezleri Derneği (DİADER) ve tıbbi malzeme, diyalizör ekli ilaçları sağlamak üzere Fresenius firması ile çok sıkı ve acil temasları vakıf olarak koordine ettik.
Gerekli ilaç ve malzemenin Türk Silahlı Kuvvetleri’nin çok önemli katkısı ve Dışişleri Bakanlığı’nın hassas ve ilgili çabaları sonucu Beyrut’a ulaştığını 22 Temmuz Pazar günü tüm basında ve TV kanallarındaki yayınlarla öğrenmiş bulunuyorsunuz. Artık 30 diyaliz hastası çocuğu ailelerinden koparıp, ülkemize gelmelerine şimdilik gerek kalmadı.
Biz Türk Böbrek Vakfı Yönetimi olarak operasyon tamamlanıp, sonuç alıncaya kadar hiç ortada olmadık. Uluslararası çok boyutlu bir olay olan Ortadoğu’daki çatışmalar gerek ilaç ve malzemenin ulaştırılmasına ve gerekse hiçbir hazırlığı (pasaport v.b.) olmayan hasta çocukları bir başka ülkeye (ülkemize) getirilmelerinde büyük bir engel oluşturuyordu. Ama Vakfımız Türk Böbrek Vakfı “mucize gibi organizasyon” devleti, ordusu, sivil toplum kuruluşları ilaç ve tıbbi malzeme endüstrisi ile başarılı bir koordinasyon sağlayarak başardı. 30 son dönem böbrek yetersizliği olan diyaliz hastasını yaşama iade etti.
Değerli Mütevellilerimiz,
Ne mutlu sizlere ki bu vakfı kurdunuz ve yaşatıyorsunuz...Değerli vakıf dostlarımız ne mutlu sizlere ki ulusal ve uluslararası hizmetler başaran böyle bir vakfa hiçbir karşılık beklemeden destek veriyor ve güçlendiriyorsunuz.Ve çok değerli bağışçılarımız ne mutlu sizlere ki böyle bir vakfa maddi ve manevi katkılar sağlıyorsunuz ve ne mutlu bizlere ki sizlere, hepinize layık olmaya çalışarak hizmet ediyor ve haz alıyoruz.
Saygılarımla
TİMUR ERK
VAKIF BAŞKANI
***

Perşembe, Temmuz 20, 2006

PAHALI BENZİN KULLANALIM, ZENGİN GÖSTERİR :)

Etkisiz tepkiler verme konusunda uzmanlığımız aşikar.

Korna çalmakla, cama yazı asmakla, yani kolayımıza geleni yapmakla bir şey elde edemeyeceğimizde. Tüm bunlar yapılıyorda sonucunda benzin fiyatları aşağımı çekiliyor, yeni zamlarmı yapılmıyor? Aynen devam..

Benzindeki bu pahalılığa karşın, daha az tüketebileceği yöntemleri aramayan insanlar kalkıpta BİR OLUP tepkimi verecekler?

Etkili olabileceğini düşündüğüm bir eylem var;

KONTAK KAPATALIM..

Mecbur olmadığımız tüm zamanlarda araçlarımızı kullanmayalım. Hatta kendimizi zorlayalım bunun için. Tüketilmeyen, az tüketilen malın fiyatı mecburen aşağı çekilecektir.

Kontak kapatamayan ARAÇ BAĞIMLILARI için ise, en azından benzini daha az tüketebilecekleri uygulamalar önerilebilir;
  • Dur kalk yapıp benzini havaya atmamak için yoğun saatlerde 15dk önce 15dk sonra trafiğe çıkmak,
  • Aracı tek kişi kullanma lüksünü bırakıp, en azından 2 kişi olmak,
  • Mümkün olan tüm durumlarda toplu taşıma araçlarını kullanmak,
  • 3-5 km mesafedeki yerler için 'tabanvay' seçeneğini, hiç değilse sağlık için uygulamaya çalışmak

Belki siz listeyi daha fazla uzatabilirsiniz..

Mümkün olan tüm durumlarda araçlardan inelim, tepkimizi bu şekilde gösterelim.

BİRLİKTE KONTAK KAPATALIM :)

Hayat Bir Oyun

Başı belli, sonu belli.
'Oynar mısın?' diye soran olmadı belki. Ancak içinde bulduk kendimizi birden. Oynamasak, küssek, bu eylemimiz dahi bu 'ciddi oyun' a katılmak anlamına geliyor.

Sabit, değişmez kuralları var;
Doğuyor, ölüyoruz örneğin. Arada birkaç bonus ve ceza puanı geliyor, nedenini ve ne zaman olacağını bilemediğimiz.

Geri kalan kısmı bize, tercihlerimize ve hayata, pardon 'oyuna' bakış açımızla şekilleniyor.

Ne demiştik daha önce, oynayalım görelim..

İyi olan kazansın :)

Çarşamba, Temmuz 19, 2006

TEPKİSİZ İNSANLAR, ETKİSİZ TEPKİLER..

Bizleri bezdiren rutinmidir, yoksa değişimin (olumsuz dahi olsa) yavaş yavaş gerçekleşmesi mi?

Niçin tepkisiz bir topluluk olduk?

Niçin etkisiz tepkiler verir olduk?

Tepki denince aklımıza yalnızca 'homurdanarak konuşmak' mı gelir oldu? Yada rahatımızı en az bozacak olan herhangi bir davranış?

Taş atmaya üşenirmi olduk kolumuz yorulmasın diye yoksa?

Hangi konuda olursa olsun, sürekli bir rahatsızlık, şikayet var her kesimden, ancak tepki yok..
Birçok konuda isteğimiz, isteklerimiz var, ancak kendi isteklerimiz için dahi parmağımızı kıpırdatacak halimiz yok.

İster ülke gündemini oluşturan konular olsun, ister hayat pahalılığı, işsizlik, AB üyeliği, şehitlerimiz, dinimiz, namusumuz, trafik, düzensiz yapılaşma, soygunlar, soyguncular..

Alışmayamı başladık bu rutine giren çerçevede yaşananlara?

Bu yazı bir tepki midir? Etkisiz tepkiler arasında kaybolup gidecek midir?
Nedenmi yazma gereği duydum? Fuzuli'den alıntı yapmak istiyorum;

Söylesem tesiri yok,
Sussam gönül razı değil..

Perşembe, Haziran 29, 2006

Windsurf - Çeşme Alaçatı


Kesinlikle bağımlılık yaratan bir aktivite bu surf.

Deniz, rüzgar, surf ve ben..

Başka herşey dışarıda kalıyor yaparken. Başka herhangi bir şey düşünmeye kalkıncada insanın tek dünyası soğuk deniz suyu oluyor :) Tabiki bu en azından başlangıç için böyle, neettt :)) Henüz yeni başladım fakat oldukça hızlı ilerlediğimi düşünüyorum..

Yukarıda, rüzgar yaklaşık 22-27knot'lar civarındayken, yani henüz benim için erken(!) olduğu bir gün 28 Haz Çarşamba günü, tüm dünyadan free style surferlar Alaçatı'yı şenlendirirken çektiğim bir fotoğraf var.

Birkaç kişiye gösterdim bu fotoğrafları. 'Aa tamda adam düşerken çekmişsin' diyenlere çok güldüm. Adamlar düşmüyorki!! :) Board, bumba ve yelken bir parçaları olmuş neredeyse. O kadar rahatlar board üzerinde.. İşin püf noktası ve özüde bu aslında. İstekli ve rahat olacaksınız.

Kesinlikle tavsiye ediyorum, surfe başlayın. Bu zevkten mahrum kalmayın. ;)

Pazartesi, Haziran 19, 2006

Sokak hayvanlarına seks özgürlüğü :)



Hayvanları koruyalım, Sokak hayvanlarına sahip çıkalım vs.. şeklinde bir başlık atılsa eminim birçok kişinin gözüne bile takılmaz böyle konular..
Özellikle her konunun ucundan bilgisi ve o konu hakkında çokça fikri(!) olan kişilerden farklı olalım ve aşağıdaki yazıyı okuyalım.

Sokak hayvanlarına eziyetin, onları öldürmenin kesinlikle karşısındayım. Ancak son paragraftaki bilgiye sahip olmadan önce, onların sokaklarda yaşamasına da sıcak bakmadığımı itiraf etmeliyim. Mademki böyle bir gerçek var, ne diyelim sayılı zaman çabuk geçer.. Hemde insanca :)


KISIRLAŞTIR - AŞILAT - YAŞAT

1 DİŞİ KÖPEK = 67.000 KÖPEK
Köpeklerin %80’ini öldürmek mümkün olsa dahi, kalanlar kısa zamanda ölenlerden kalan boşluğu dolduracaktır.Zira bir tek dişi köpekten altı yıl içinde 67,000 köpeğin ürediği hesaplanmıştır.
WHO (World Health Organisation) tarafindan yapılan bir çalışmaya göre
Her canlı türü için bir taşıma kapasitesi vardır. Bu taşıma kapasitesi kaynakların (barınma, yiyecek, su) ne Kadar müsait olduğuna bağlıdır. Gelişmiş omurgalıların (köpekler dahil) nüfus yoğunluğu, çevrenin taşıma kapasitesini doldurmaya eğilimlidir. Nüfus yoğunluğunda ölüme dair herhangi bir azalma, hayatta kalanlar daha iyi üreyebileceğinden, ve daha iyi besleneceğinden, hemen telafi edilmektedir. Bir başka deyişle, köpekler yok edildiğinde, hayatta kalanların ömürleri uzayacaktır çünkü mevcut kaynaklardan daha çok yararlanabilecekler ve kaynaklar için daha az rekabet olacaktır.


Köpek popülasyonunu kontrol etmenin tek etkin yöntemi “kısırlaştır, aşıla, yerine bırak” projesinin uygulanmasıdır. Bu projenin uygulanması ve hayvanların %90’ının kısırlaştırılması durumunda:
6 yıl sonra sokak köpeği sorunu tamamen halledilmiş olacak, Türkiye sokak köpeğinin olmadığı bir ülke olmayı, hem de uygar bir yöntemle başarmış olacaktır.

Ayrıntılı bilgi için: http://www.yasamhakkinasaygi.com/kay.htm

Pazartesi, Mayıs 29, 2006

YALAN

Kulağımın içi kaşınıyor.
Felaket.
Önce azar azar başlıyor kaşıntı, geceleri.
Sonra artıyor.
Kaşımak da bir zor ki kulağın içini. Bir türlü geçmiyor.
"Ne yapsam acaba?" diyorum.
Günler geçtikçe daha da artıyor.
Doktora gitmeye karar veriyorum. Arkadaşlarıma soruyorum "Tanıdığınız iyi bir kulak burun boğazcı var mı?" diye. "N’oldu ki?" diye soruyor arkadaşlarım. "Kaşınıyor kulağım" diyorum. "Uyuyamıyorum geceleri, kulak kaşınmasından!" Bir doktorun adını söylüyor bir tanesi. "Çok iyi doktordur" diyor. "Kimsenin çözemediğini çözer, iyileştiremediğini iyileştirir."
Gidiyorum doktora. Gözlüklü, şirin bir amca.
Elinde bir büyüteç, kulağıma bakıyor. Şaşırıyorum önce.
"İçinde kaşıntı var" diyorum. "Öyle büyüteçle ne anlayacaksınız ki?"
"Yok" diyor, "Ben çoktan anladım ne olduğunu da, şimdi daha iyi görmek için bakıyorum."
"Nedir?" diyorum doktora.
"Eski sözler kaçmış kulağınıza" diyor.
"Nasıl yani?" diyorum.
"Kimin sözleri?"
"Bakacağız" diyor. Sonra bir alet çantasından kocaman, ucu ince, cımbıza benzer bir alet çıkarıyor. "Yan durun. Kıpırdamayın" diyor bana.
Biraz irkiliyorum."Eski sözler" diyorum, "Ha?"
Cımbızın ucu kulağıma giriyor, canımı acıtmıyor nedense.
"Bir erkek sesi bu" diyor. Sanki bir uğultu duyuyorum. Cımbızı çıkarıyor kulağımdan.
"Yalan kaçmış kulağınıza!" diyor doktor.
Yalana bakıyorum. Küçücük bir şey gibi gözüküyor.
"Vay be! Günlerdir kulağımı kaşındıran bu muymuş? Hangi yalan peki?" diyorum.
"Durun, bekleyin" diyor doktor. "Dikkatli olmamız lazım.
Tekrar kulağınıza kaçabilir. Önce şu deney tüpünün içine koyalım. Sonra serbest bırakırız."
Yalanı tüpün içine koyuyor. Kapağını da kapıyor tüpün. Serbest kalıyor yalan.

"Seni seviyorum" diye cılız bir ses geliyor tüpün içinden.
"Yalanmış ha?" diyorum.

Kulağım bile anlamış, kalbim hálá anlamıyor...

(Yanılmıyorsam - Evren Yiğit)

Karartma - Ekşi Sözlük

SİYAH YADA BEYAZ!
Bizim asıl sorunumuz bu. Yargı kararı madem kesinleşmemiş, kesinleşmiş kararının Ekşi Sözlük'ü kapatmak olduğunu düşünerek yazıyorum;

Herşeye bu şekilde bakar olduk ne yazıkki. Ortada GRİ bir bölgesi kalmadı insanların.
Ya Siyah yada Beyaz olarak algılanıyor herşey. Trafikten tutun, ülke meselelerine, aşktan sevgiden tutun, çalışma hayatımıza kadar.

Bir sorun, bir olumsuzluk, hoşumuza gitmeyen birşeylerle karşılaşınca tepkimiz ya HİÇ yada AŞIRI. Tepki vereceğiz diye üzerine bindiği dalı gözünü hiç kırpmadan keser oldu insanlar.. Yani düşünmeden.

Kararın kapatma yönünde olmayacağını düşünüyorum, şimdilik İhtiyat-ı Tedbir. Uyarı verilecektir muhtemelen. Sözlükte 'özgürlüğün' belli sınırları olduğunu kabul edip bu şekilde devam edecektir yoluna..

1 Haziran karartma kararı güzel, olumlu. Ancak yeterli etkiyi sağlamayacağını düşünüyorum.

Keşke GOOGLE, Türkiye'den erişim yapılan tüm aramaların altına DESTEK çıkacağı bir yazı eklese!

Kendime Yazıyorum

Önceden belirlenmiş şekilde, ancak kendi istediğimiz biçimde, birazda şansa bağlı olarak yaşıyoruz.

Bir çok şey şaka gibi geliyor. Yaşanan olaylar, çevrede gördüklerimiz, sosyal bir çevrede yada iş ortamında..

Bir oyun, evet bir oyun olarak nitelendiriyorum hayatı. Sonuçları oldukça ciddi olan. Öylesine yaşanamayacak. Oynamaya mecbur olduğumuz..

Oynayalım, görelim..

Salı, Mayıs 09, 2006

Hayat

Hayat

Yolun sonu degil bu
Oyunun ilk perdesidir kapanan
Degissede oyuncular
Oyundur sadece baki kalan..
Degissede roller,
Oyuna hep devam
Sonu hep ayni olan
Hep ayni sekilde sonlanan..
Related Posts with Thumbnails