Pazartesi, Aralık 24, 2007

BURUK

Yalvarırım,
Bırakma dışarıda pencerene
Tünemiş minik serçeyi
Bembeyaz bir soğuk yalayan
Ruhsuz duvarlarını bu köhne evin..
Düşüncesizlik yada sinirle közleyip
İçindeki fırtınayı tersleme
Kırılgan gönlümü
Pek yakın olsada pişmanlığın,
Dönüşü zor oluyor uzakların ve
Ardından hep bir
Adım geri bulurum kendimi
Yanında dursada gölgem..
Tüm dönüşler biraz buruk..

IQ't Vdm 2412071542

Salı, Kasım 13, 2007

HDR 2 (Kuşadası)


İkinci HDR denemem, Kuşadası'ndan..
http://www.fotokritik.com/801833

Salı, Ekim 23, 2007

NE ZAMAN HÜZÜN TAŞIR BULUTLAR?

Neden hüzün taşır bulutlar?
Buruk bir iç çekişin ardındanmı gelir
Gri yağmurlar?
Yoğrulmasıylamı oluşur
Rengarenk gökkuşağı,
Çoşkun gönüllerin sevinç gözyaşlarıyla?
Bir bebeğin toprak kadar temiz, saf
Yanağından süzülen yada..
Ne zaman hüzün taşır bulutlar?
Ne zaman mutluluk getirir bize?
Uzaklarda eriyip giden bir mutluluk
Ne zaman yıldırım olup düşer bir annenin
Düğümlenen boğazına?
Peki ya ne zaman
Deler geçer yürekleri
Gökkuşakları?
Delip geçerde hüznün, burukluğun adı
Vatan için sevinç olur sonsuza dek..
Anadoluda sevinçtir gökkuşakları
Ezelden beri
Ve
Parçalar geçer zincirleri..
Herbir damla, gökkuşağı olmak için
Çıkar yola, sakınmaz kendini.
Bir düğüm otursada boğazlarına,
Rengarenk gökyüzün adı hep mutluluk olmuştur
Analar için..
Hep özgürlük..
Bir al bir beyaz çakar şimşekler..
Ne zaman hüzün taşır bulutlar?
Ne zaman mutluluk getirir bize?

Vdm 2310070828
IQ't

Perşembe, Ekim 11, 2007

Mutlu Bayramlar

Umalım ki bayram tüm üzüntülerimizi geçmişte bıraksın.
Mutlu bayramlar, bayram gibi günler dileğiyle..



Pazartesi, Ekim 08, 2007

O

Sen O'sun biliyorum
Da
Ben senin için O muyum
İşte ondan emin olamıyorum..
Nasıl istiyorum bir bilsen;
O olmanı
O olduğuna inanmayı,
O olduğuma inanmanı,
O olmayı,
Ortak bir O 'da
Seni ve beni bulmayı
Ve
Tek bir 'biz' olarak
Birlikte yaşlanmayı..

IQ't vdm 0810071751

Perşembe, Eylül 27, 2007

H.D.R.


İlk HDR denemem.

Güncelleme 10.10.2007 20:51
Güzel bir HDR nedir, nasıl yapılır bağlantısını paylaşmak istiyorum favorilerimdeki. Baştan sona okuyarak detaylı bilgi sahibi olabilirsiniz;
http://www.fotoritim.com/yazi/h.d.r.--high-dynamic-range

Salı, Ağustos 28, 2007

Gerçek, Kan ve Hayat

Ufukta kızıl bir güneş
Toprak kan kırmızı
Tepesindeyim bir yamacın
Hayatın bir amacı olmalı

Kirli elleri vardı zenginliğin
Arsızlık ve şüphe celladımız
Boynunda parıldayan o sahte güzellik
Binlerce çocuğun katili

Kendi kandırmacalarımızın izini sürdük daima
Takip ettikçe ayak izlerimizi
Daha az yorulduk bir sonraki
Sahte gülüşte

Olmasa o his
Dolduran gözlerimi
Süzülen tek damla yanaklarımdan içime
Alıştım sanacağım
Rutin karanlıklara

Dururken koca gönüller
Ve
Sevgi dolu bir okşayışta aramak varken
Yaşam sevincini
Küçücük emeller bağladı bizi
Yarını olmayan
Kiralık hayatlara

Aşk her daim var olacak
Ve tabi
Ölüm ve şüphe
Keşkeler arasına sıkışmış yaşıyoruz

Geçmez iki kişilik bir ömür
Şüphenin girdabında
Keşkelerden de örülmüş olsa
Uzun bir yol var daha
Ölüme..

Nesin sen?


IQ’t ksk 1302070028

Pazartesi, Ağustos 13, 2007

ÇINAYAZ

İliklerime kadar işleyen
Şakacı bir çınayaz..
Falezlerde nakışlanır yalnızlığım
Gittiğinden,
Gitmeme izin verdiğinden beri
Nisan'lar ay atlatır,
Mayıs'larda Eylül hüznü..

IQ't ksk 1308072301

Cuma, Ağustos 03, 2007

ÖZGÜRLÜĞÜN SPORU

'Buraya kadar nasıl geldik, tam olarak neredeyiz?'
Demir aldıktan yaklaşık 45 dakika sonra sorduğum soru ve sonrasında birbirimizin yüzüne şaşkın şaşkın baktığımız kısa bir sessizlik..

Zamanın, tabiri yerindeyse 'kısa devre' olduğu, sahip olduğumuz tüm enerjinin yalnızca gelen komutları doğru kavramak, takımla senkronize olabilmek ve gereken hareketi en kısa sürede tamamlayabilmek için sonuna kadar kullanıldığı bir yerdeyiz..

Tekne üzerine adım atan ve denizin tuzlu suyunu yüzüne, rüzgarın uğultusunu, yelken ve iplerle oynaşırken çıkardığı sesleri kulağına alan bir daha 'adam olmaz'.. Hele hele bunları yoğurarak yüreğinde hisseden ise hepten çıkar yoldan.. İkiye bölünür yaşamı, bir yanda deniz ve diğer yanda diğerleri. Deniz kelimesi nerede geçerse geçsin artık referans verdiği yerler değişmiştir sonsuza kadar; özgürlük..

Belirsizlik, heryerde.. Denizin, rüzgarın beş dakika sonra ne olacağını kim kestirebilir. Tıpkı hayat gibi, hayatın kendisi gibi.. Bir grup insanla, küçük bir tekne üzerinde, önceden kestirilemeyen zevkli bir yolculuğa çıkıyorsunuz.. Burada herkes aynı amaç doğrultusunda davranmak zorunda. Daha önce lügatlarında 'sinerji' kelimesine teğet geçmemiş kişiler dahi ne olduğunu kolayca kavrıyor, tekne üzerinde geçirilmiş koca bir günün ardından. Takım olmaya doğru adım adım ilerlemek nedir, bir bebeğin saflığı ve sonsuz merakında öğreniliyor.

Takım.. Takım olmak.. İşbirliği.. Ekip arkadaşları..
Daha önce farkına dahi varılmamış kavramlar bir çok insan tarafından. Yelken sporunun niçin 'Takım Sporu' olduğunu ve her seviyedeki çalışana ısrarla önerildiğini anlıyorsunuz kısa sürede. Bir yelkenliyi bile, tek başına idare etmenin mümkün olmadığını görebiliyorsunuz. Görevin küçüğü yada büyüğünün olmadığı bir ortam burası. Büyük yada küçük, doğru ve zamanında uygulanmadığı taktirde sonucu herkese yansıyor, tüm ekibe.. Belki tekne üzerinde iken değil ama, akşam bitap durumda yastığa başını yasladığında anlıyor insan; burada edindiği tecrübeyi, takım olmanın yarattığı sinerji görüşünü işine, tüm yaşamına aktarabileceğini. Yapılan her işin ne kadar değerli olduğunu. Doğru iletişimin gücünü..

Bir şablon olarak birçok alana uygulanabilir bir mikro hayat mücadelesine şahit olunuyor her demir alışta özgürlüğe..

IQ't vdm 0308071051

Salı, Temmuz 31, 2007

Dürüst ol.

Dürüst ol.
Söylediğin yalan, kalan hayatını ne kadar temiz yaşayacağını belirleyecek..

Cumartesi, Temmuz 21, 2007

Düşünerek Ölmek

Bildiğim tek bir şey var
Yada emin olduğum;
Son nefesimde düşünüyor olacağım,
Düşünerek öleceğim..

Salı, Temmuz 10, 2007

KONUŞMA

Hiç konuşamadık bir araya geldiğimizde
Saldırdı
Aç kurtlar gibi dudaklarımız
Doyurana kadar birbirine aç tenlerimizi ..
Dokundukça arttı
Dokundukça dahada arttı
Susuzluğumuz..
'Anladım' diyorsun, geç de olsa
Konuşamayacağımızı..
Son bir 'konuşma' yapmamız gerek şimdi,
Ölmeden tüm değerlerim..
Anlayamazsam tükenirim..

IQ't ksk 1007070044

Perşembe, Temmuz 05, 2007

PERŞEMBE

Haftamın Eylül Ayı..
Sararmış, buruk sonbaharı..
Bağbozumunda hasat zamanı
İçilen gövdeli şarapların
Hüzünlü ekşiliği damaklardaki..
Kış öncesi titrek, melankolik başlangıcı
Sensiz, serin Cumaların..
Karlı, ıssız zirvelerinde
Yalnızlığımdan kalma ayak izleri
Bir sonraki haftaya
Biriktirdiğim..
Çaresizliğin, umudun başlangıcı
Perşembe..

IQ't sbcblksk 0507072113

YALAN

Ne hakkın vardı,
İğrenç pisliğini bulaştırmaya
Hayallerime?
Tamda açmışken
Olanca saflığıyla gönlümü sana
En savunmasız haliyle..
Yalanını yakaladım
Ve
Kilit vurup yolladım en dibine
Samimiyetsizlik kuyusunun
Güven denilen hançeri..

IQ't vdm 0507071159

Perşembe, Haziran 28, 2007

GÖRECEKSİN

İnce bir ışık hüzmesi vuracak
Güzel gözlerine,
Kirpiklerinin bile uzak kalacağı
Yakınlıkta olacağım sana..
Sabahın ilk ışıklarına kadar sevişip,
Hani o tam yerini alıncaya kadar
Ay
Mıhlayacağım fotoğraflara
İçimdeki tüm güzelliğini.
Yüreğim objektif olacak
Ve
Göreceksin seni neden sevdiğimi..

IQ't ksk 2806072221

ÖYLE ÇOK İHTİYACIM VARKİ

Öyle çok ihtiyacım varki sevilmeye
Kaç zaman oldu yoksun
Başlamışken alışmaya sensizlikle yetinmeye
Bir esip bir duruluyorsun

Akşamdan başlıyorum özlemeye
Sabahları güneş doğmuyor artık hiç
Hakkım yok belki sitem etmeye
İstersen kapat kapıları açma bir daha hiç

Öyle çok ihtiyacım varki sevilmeye
Çıksan gelsen bir köşeden
Dualarım seninle bir ömür geçirmeye
İki damla avuçlarıma inceden inceden

IQ't mnsizm 2806071900

AYNADA GÖRDÜĞÜN

Senden öğrendim gizlemeyi
Ruhumu..
Taktığım her maskede bir
El işçiliğin var
Yanıyor yüreğim
İçime ağlıyorum.
Güleç maskeler arkasından
Gözyaşlarımın ışıltısı parıldıyor
Vurunca güneş gözbebeklerime..
Uzun bir yol,
Gölgesi küçük bir ağacın,
Dört duvarı evimin,
Sakin, dingin bir okyanus yada
Zirvesi bütün yüce tepelerin,
Hangisi hapseder yalnızlığımı
Senden uzağa?
Görmeyeyim seni lütfen
Aradığım hiçbir yerde
Çıkma karşıma..
Her bakışında sende bırakıyorum bir parçamı
Yavaş yavaş tükeniyorum sensizliğe..
Aynaya baktığında gördüğün ben olana kadar
Parça parça..

IQ't mnsizm 2806071845

İSTEDİĞİN

Kal gönlümde ölene kadar
Ama
Zihnimden çık git be kadın!
Baktığım her yerde durma
Bütün tatlılığınla,
Çekil gözlerimin önünden..
Yetmedi mi gündüzler?
Ne arıyorsun
Baş ucunda yatağımın?
Ne işin var rüyalarımda?..
Ne diye aydınlatırsın gecelerimi?
Sensizliği yaşatmak değil mi istediğin?
Hep olacağın yerde kal,
Kal gönlümde ama
Zihnimden çık git be kadın
Yaşa bensizliği kendinle
Birbaşına..

IQ't vdm 2806071606

Perşembe, Haziran 21, 2007

ÖLÜM

Biraz daha üşüyeceğiz belli ki
Kalın yorganını
Örtene kadar üstümüze
Zaman..
Ve
Alışacağız sonra soğukluğuna
Ölümün..
İsyan etmek istede de gönül
Boğazımıza takılacak taptaze anılar
Düğüm düğüm..
Bitap düşene kadar direnecek yerçekimine
Aynı toprağa düşmek istemeyen
Gözyaşlarımız..
Ve
Alışacağız sonra soğukluğuna
Ölümün..
Bir gün bizim içinde üşüyecek birileri
Arzu etmesek de..
Sırt üstü yatacağız sonsuza dek
Her öğlen bulmayı umarak tepemizde
Güneşi..

IQ't ksk 2106070029

GÜNEŞ

Ne oluyor sana be!
Yeşerecek dalınmı kaldı sanki
Önümüzdeki bahara,
Niçin ağlıyorsun çocuklar gibi
Hıçkıra hıçkıra?

Ne oluyor sana be!
Yeter mi sanıyorsun
Yeşertmeye gözyaşların
Bu kurak toprakları?
Niçin ağlıyorsun çocuklar gibi
Hıçkıra hıçkıra?

Ne oluyor sana be!
Güneş mi var,
Açar mı sanıyorsun gökkuşağı bir daha
Bu gri gökyüzünde?
Niçin ağlıyorsun çocuklar gibi
Hıçkıra hıçkıra?


IQ't ksk 21006070003

Çarşamba, Haziran 13, 2007

KÂFİYE OLSUN DİYE DEĞİL..

Gözyaşlarım,
Gözyaşlarım,
Kâfiye olsun diye değil..
Göz kapaklarımda toplaşır nice kara bulutlar
İlk damlası kirpiklerimden düşer yağmurun
Toprağa
Her koyuşumda mağrur başımı
Tek dostum
Yastığımın kucağına..
Tek sırdaşıma..
Birlikte kadeh tokuşturacağız seninle
İki damla benden, bir damla senden..
Mum ışığında parlayacak gözlerin
Yanılmadığımı ispatlayacaklar bana..
Bir süre ara vermeden önceki
Son demimiz olacak,
Yaşanmamışlığa özlem kokan
Şiirlere..
Her akşam tanıdık, bildik bir sevgi gibi
Geleceksin belki yatağıma
Ancak
Sıradan biri gibi göreceğiz birbirimizi
Gün her ışıdığında..
Her akşam gurbet..
Gözyaşlarım,
Gözyaşlarım,
Kâfiye olsun diye değil..

IQ't ksk 1306070027

OLUYOR MU?

Oluyor mu?
Sen de heyecanlanıyor musun beni görünce?
Güp güp güp güp
Sessiz ama güçlü bir lokomotif çıkarıyor mu
Yüreğini alıp boğazına doğru?
Gözlerin, görebildiğin,
Görmek istediğin tek nokta haline geliyor mu?
Oluyor mu?
Sen de heyecanlanıyor musun beni görünce?

IQ't 1206071204

Salı, Haziran 05, 2007

KUŞLUK VAKTİ

Gelecek misin yine bu gece
Kuşluk vakti?
Aralamadan güneş perdeleri
Cama tıklayıp çağırmadan dışarıya
Boz güvercin..
Bulabilecek miyim uyandığımda yanımda
Sarılmış masum uyuyorken seni?

IQ't ksk 0506072253

SEN GEL

Gün boyu biriktirip biriktirip
Gece yattığımda boşaltıyorsam yatağıma
Hayalini,
Ne anlamı var bu bitişin?
Görüşmesek, bakışmasak, konuşmasak
Zihnime kim yasak koyacak,
Kim engelleyecek gönlümü?
Kuşluk vakti, ezandan önce kalktım yine dün gece
Öylece uzanmış duruyordu hayalin yanıbaşımda ..
Ne zaman gideceksin yanımdan,
Ne zaman yalnız bırakacaksın beni?
Geleceksen her akşam yatağıma
Hayalini bırak
Sen gel bari..

IQ'T vd 0506071641

Cumartesi, Haziran 02, 2007

GÜNEŞİN RENGİ

Dev Atlar saldım özgürlüğe
Bulutların arasında oynaşırlar..
Leylak rengi gökyüzü,
Düş beyazı bir geminin
Yelkeni oldular
Diktiğim koca çiçekler..
Her temasında çıplak bedenin, yakar
Akkor sevdalar fırşırır
Heybetli yüce gönlümün
Yalnız zirvelerinden..
Aşk değirmenleri serpiştirdim
Huzurlu ovalara
Renkli, minik, dev kelebekler
Bekler durur rüzgarını..
Gün batımlarında seviştiğim
Azgın dalgaların hırçın köpükleri,
Ayın imzası yansır
Islak, köpüklü teninden hırçın kayalıkların..
Güneşten ödünç sarı ışıklar saçlarında
Huzurlu uykulara bırak yorgun gövdeni
Hemen yanında dingin deniz,
Masum dalgalarda ötede iki yunus
Biri ben, öteki sen..
Yıllanmış ağaçların da yeni yeşermiş filizleri olur
Yaş çizgilerinin akıntısında çektim küreklerimi
Bir sonraki çizgide bulmayı umarak seni..
Duyuyor musun?
Beyaz atların ayak sesleri
Dökülüyor karlı zirvelerimden..
Ve güneş batıpta karanlığı çekince üzerine
Işıkla çizer yıldırımlar göğe
Gelecek fırtınaların resmini..
Görmüyor musun aynada eriyip giden halini?
Sen bitersen,
Kanlı bir hilâlden başka ne kalacak
Gözlerimi kapattığımda okşayacak ruhumu?..


IQ't vd 0206071259

Perşembe, Mayıs 31, 2007

KARŞI DAĞIN MUTLULUĞU

Ne bekleyebilirim ki senden?
Sen karşı dağın insanısın..
Gençlik aşılasada gözlerin her bakışında bana
Sen
Karşı ırmağın akıntısı..
Tebessüm, tatlı bir gülüş
Uzaklığın kadar yakın bana
Ne isteyebilirim ki senden?
Sen karşı tepede camdan bir kadın..
Elimi uzatsam dokunabileceğim kadar yakın..
Çekip almaya kalksam?
Tüm dağları dümdüz edesim gelir
Alıp elime kanlı orağı
Yerle bir edesim tüm verimli ovaları,
Yeni yetme yeşil başlı yavan mutlulukları..
Yerine kendimi ekesim..
İbretle kendi silüetimi
Kanlı bir gün batışında huzursuz seyredesim..
Ne bekleyebilirim ki senden?
Sen karşı dağın mutluluğu..

IQ't vd 3105071354

Çarşamba, Mayıs 30, 2007

YOKLUĞUN

Gözbebeğimin sağı
Yatağımın boş kalan yanı
Tebessümlerimin ilham kaynağı
Yokluğun siyahın,
Siyah
Hüznün adı..
Hüzün, tüm soluk renklerin
Donmuş nefesi
Bir kelepçe bileklerimde..

IQ’t Ksk 3005070436

Cuma, Mayıs 04, 2007

KARADELİK

İçime çöküyorum

Dipsiz bir karadelik gibi.

Dermanım olsada direnmeye

İsteksizim ölesiye

Tüm varlığımla

İçime çöküyorum.

Gökyüzünde parıldamayan

Tek karanlık noktayım,

Uzat elini..

Gün olur belki

Seni de çekerim

Yanıma

 

IQ'T vdm 0405071759

 

Perşembe, Nisan 19, 2007

KARAR -1


İlkbaharın yalancı sıcaklığının ardından tüm geceye soğuk bir battaniye gibi inen ayaz, sanki tüm canlıları uyuşturmuştu. Uyuşuk bir sessizlik hakimdi çevreye. O gece kaç kere uyandığını anımsayamadı. Belli belirsiz uyanıp tekrar uykuya dalmış ve her arada tek bir filmin farklı birçok perdesini rüyalarında yaşamıştı sanki.

Geceyi, gece gördüğü rüyaları ve onu düşünürken dalıp gittiği bir sırada sol kulağını sağır edercesine patlayıveren sesi anımsadı ve irkilerek kendine geldi birden. Nereye gittiği belli olmayan zayıf demir borulardan oluşmuş, özensizce beyaza boyalı olan o garip kapıyı geçirdi aklından. Kolaylıkla açıp zaten görünen diğer tarafına geçmişti kapının ve hemen sonrasında tekrar dışarı çıkmak için kapıyı araladığında garip bir duygu hissetmişti. Önsezileri aşırı şekilde tehlike işaretleri veriyordu, anlam veremediği bir durumdu bu ve her nasılsa kapıyı bu kadar kolaylıkla tutabildiği halde bıraktığı anda şiddetli bir şekilde tüm vücuduna doğru kapanacağını ve karşı koymasının mümkün olmadığını biliyordu. Yanındaki karaltı, kimdi acaba? İşte tamda kapıyı bıraktığı anda patlayıveren bir sesti bu. Gece rüyasını bölmüştü ve irkilerek uyandığında halâ sol kulağında o sesin garip ağırlığı çınlıyor gibiydi.

Tüm bunların ne anlamı vardı? Uyanır uyanmaz neden aklına hemen o geliyordu. 'Hayrolsun' diye geçirdi içinden, ne istediğini bilememenin garip burukluğu döküldü dudaklarından. Yine nefesini tutmuştu istemsiz olarak. 'O' diye geçirdi içinden.. Göbek çukurunun dört parmak altından başlayan ve göğüs kafesine sıkışmış olan kuru soğuğu hissetti, gecenin ayazından daha rahatsızlık vericiydi. Yine nefes almıyordu. Karın boşluğuna sıkışmış olan ayazın tam orta yerinde, göğüs kemiğinin hemen altına yerleştirilmiş bir dinamo sanki kalbinin yerini almış ve çevredeki tüm enerjiyi birbirini izleyen her saniye önce sakince içine çekip, bir an bekleyip aniden tüm vücuduna pompalıyordu. Bunu en çok gövdesinin ortasında ve boynunun her iki tarafında asimetrik şekilde uzanmış damarlarında hissediyordu.

Kalkıp yatağın bir kenarına oturdu, öne doğru eğildi istemsizce. Sırtındaki, yıllardan beri kanıksamış olduğu ancak sabahları kalktığında daha bir hissedilir hale gelen ağrıyı biraz olsun bu şekilde azaltabiliyordu. 'Dik durmalıyım' diye geçirdi içinden ve doğruldu. O gece onlarca kez uyanmış olmasına rağmen bu farklıydı, tekrar uyumaya dönmeden önce gece soğuğunda üşümüş minik bir serçe tedirginliği içinde elleri titreyerek telefona uzandı arayan olup olmadığını kontrol etmek için. Aslında onun arayıp aramadığını kontrol edecekti yalnızca, için için merak ediyordu. Zamanın akışının yavaşladığını hissettiği anlardan birini daha yaşıyordu. İki tuşa basarak ekranda arayan herhangi birine ait bir not göremeyince telefonu hafifçe sıktı ve yerine bıraktı. Dudaklarında yine o garip burukluğun sızısı dansetmeye başladı. Yine nefesini tutuyordu. Onu düşündüğü her an, belki uykusunda bile nefesini tutuyordu, cılız bir rahatsızlık duydu belli belirsiz. Okyanusun sonsuz lacivert derinliklerinde soluksuz kaldığını getirirdi aklına her nefesini tutmuş bulduğunda kendisini. Tükenip bittiğinde, eninde sonunda yine çaresiz bir şekilde tuzlu lacivertliği içine çekecekti nasılsa. Yani her durumda onu yaşamaktan kurtuluşu yoktu ve bu aklına her geldiğinde nefesini tutmuş tedirgin bir şekilde göğsündeki dinamonun sesini daha güçlü duyar gibi oluyordu.

Tekrar onu geçirdi aklından. Fantastik filmler yada çizgi romanlardaki doğa üstü güçlere sahip süper kahramanlara özendi. Kahraman kısmında gözü olmayacak kadar alçakgönüllü bir ruha sahipti fakat yinede için için yanıp tutuşuyordu en azından düşüncelerine sızarak aklına gelebilme arzusuyla.

Onlarca yaramaz tekir kafasının içinde dolaşıyor, düşüncelerini, eski yeni tüm anılarını havaya savuruyor ve her birini bir yumağa dolayarak oynaşıyorlardı sanki. Kafatasının içindeki bu karmaşanın garip çekiciliğine kendini kaptırmamak için çaba sarfetmediği gün gibi aşikardı. Gözlerini kapatır kapatmaz ona doğru coşkuyla kanatlanan güvercinlerin her bir ayağı farklı bir yumağa takılıyor ve beyaz, pamuksu, masum bir vahşet sahnesi perdeleniyordu göz kapaklarını duvar yapmış çaresizlik tiyatrolarında. Kendini yargılıyordu acımasız bir şekilde. Hüküm giydiği suç aynı zamanda beraatini de veriyordu ve hemen ardından tekrar aynı suçtan hüküm giyiyordu. Paradoksun bir ucu paslı çivi dolu ve diğer ucu parlak, pürüssüz iki halkası birden boynuna geçmişti, zincirin ucunu ise o tutuyordu tam olarak bilemesede.

Vakitsiz uykuya dalmış ve uyandığında kendini sersemlemiş hissettiği günlerde havaya bakarak gün ağarıyor mu yoksa kararıyor mu anlaması mümkün olmazdı. Benzer karışıklığı şimdi tam olarak burada yaşıyordu. Denizin yüzeyi atılan en küçük taşın oluşturduğu dalgaları farkedebilecek kadar sakin, karşıdaki tepelerin karanlık yamaçlarına doğru kaybolarak uzanıyordu. Sabahın erken saatleriydi, serinlik bir süre sonra üşümesine yol açmasına karşın beyaz montunun önünü açık tutuyordu. Güneş, tepenin en güdük çıkıntısına ellerini uzatmış, hafifçe kafasını denize doğru uzatmış yaramaz bir çocuk gibi izliyordu kafasının içindeki karmaşayı. Tan yeri ve alacakaranlık diye geçirdi içinden, hangisiydi yaşadığı? En yumuşak ışıkları ruhunun derinliklerinde buzlar altında kalmış ümit bekleyen çiçeklere kadar ulaşıyor ve gerçekle hayal arasında bıçak sırtı bir yanılgı oluşmasına neden oluyordu.

Genişleyen zaman olaylar arasında anlamlı ilişkiler kurabileceği mantık silsilesini öylesine yavaşlatmıştı ki, bu yavaşlık gerçekliğe ayna tutuyor ve hareketlerine doğrudan yansıyordu. Kavuşacağını bilse arkasına dönüp bakmadan karanlıklara yol alacaktı. Kafasının içinde ona kavuşmanın karşı koyulmaz çekiciliği ılık bir yaz rüyası gibi buzulların altında tüm çıplaklığıyla duruyor, ancak harekete geçmesi için gereken o ilk işaret tepelerin ardından bir türlü gelmiyordu, yumuşacık ışıkları ümit bekleyen tomurcukları sürekli okşasada.

Olumlu olumsuz tüm düşüncelerinin ardından kendini ya nefesini tutmuş onu düşler yada rastgelebileceği yollarda serseri nefesler tüketirken buluyordu. Güneşin altın sarısı ışıklarının en çok ona yakıştığını biliyordu. Onu ararken sürekli kendini gözlüyor, kızıyor, bu haline olan kızgınlığını çıkarabilmesi için akşam olup rüyalara dalmayı bekliyordu. Yaşadığı paradoksal durumun içeriğini paylaşabileceği bir kapının olmayışı, olası potansiyel gerginliğini sürekli bire beş katarak arttırıyordu.

Üç, iki, bir.. Ve sonrasında soğuk, karanlık bir sıfır. Karanlık basmadan önce, aydınlığın son düzlüğünde onunla tüm olan biteni bütün hayal perdelerini kaldırarak konuşabilmeyi ne kadar çok istediğini düşündü tekrar.

Üç, iki, bir ve karanlık..

Cumartesi, Nisan 14, 2007

Neredesin?

Kapadım gözlerimi.
Düşünmemek için seni
Tutabildiğim kadar tuttum
Nefesimi..
Bile bile her denemenin sonunda
Kocaman bir seni
Çekerek içime
Hançerleyeceğimi kalbimi..
Neredesin?

IQ’T Ki 1004072045

Salı, Nisan 03, 2007

HATIRLA

Geceler mi ağır gelen

Yoksa

Herbir notasında

Gözyaşlarımı salıverdiğim

Bu garip melodiler mi,

Yasladığımda başımı

Uykularıma sırdaş

Yastığıma?

 

Anlamı olmalı bu hayatın!

Bir anlamı olmalı,

Yaşananların..

 

Dışarıda

Çok uzaklarda bir yıldız

Göz kırpar

Sanki

'Hatırla' der gibi.

Hatırla şimdiden

Gelecek günleri hatırla..

Sende bir yıldız olup

Göz kırpmadan

Yarınları 'hatırlayacak birilerine'

Hatırla yarınlarını

Çok geç olmadan

Ve

Sevdiklerin henüz

Evrenin sonsuz derinliklerinden

Sana göz kırpmadan..

 

IQ'T ksk 0204072351

 

Pazar, Nisan 01, 2007

SEN

Hoş bir gıdıklanma

Ve ardından verilen

İstemsiz tepkiler gibisin.

Gayet güzel başlamışken güne

Seninle gıdıklıyor sanki hayat

Beni

Önce varlığınla mutlu kılıyor

Sonrasında

Dokunamadan sana

Uzaklaştırıyor yanından

Zoraki..

Vdm 3003071128 IQ't

Salı, Mart 13, 2007

Bir Garip Oyun

Aynı pencereden bakıpta farklı tepkiler vermesinin tek nedeni değildir kadın, bir erkeğin. Ancak belkide en önemlisi ve en güçlüsüdür sebeplerinin.

'Koskoca adam' yemeden içmeden kesilir birden. Keskin rüzgarı hissetmez, yakan güneşe aldırmaz olur. Silik bir ürkeklik ve sinsi bir cesaret aynı anda girer kafasına olanca hızıyla. Tüm kanı beynine pompalanmışçasına yanar, kavrulur içten içe tüm yüzü. Sanki çekilen kan aniden kutup soğuklarının belli belirsiz midesinde yoğunlaşmasına neden olmuştur. Anlam veremez.

İlk kez karşılaşanlar bu durumla, kölesi olurlar bu hislerin. Başka hiçbirşeyin önemi kalmaz. Konuşursunuz duymaz olur. Beş duyusu körelir, yada yalnızca tek bir noktadan algıya açık hale gelir. Tam yüzünüze bakar, ancak bilirsiniz ki odaklandığı yer 1 metre ötesi, havada bir boşluktur. Tam o noktadan girer ve kilometrelerce öteden 'onu' bulur, izler. Onunla yaşar.

Okyanusa düşmüştür ve etrafta yalnızca onu sarmalamış olan koca bir su kütlesi vardır. Üç beş dal parçasından gönüllü uzaklaşır, yada görmez zaten. Bildik sona gönüllü olmuştur. Koca evrende tek nokta olarak kalmıştır. Ama o tek noktada kendi 'dünyasını' yaşar. Yalnız dünyasını. 'Onunla' paylaştığında bir cennet halini alacak olan yalnızlıklar diyarını..

Bu tokat çok kötü şaplamıştır onun yanağında.

Kış ortasında bahar gelmiş ve olağanüstü çiçeklerle bezenmiştir ağaç. Her yöne, yere, göğe, sağa, sola fışkırır serseri tomurcuklar. Kış ortasında. Olağanüstülük çiçeklerin açmasındaki hız kadar, havanın bozmasındaki sabırsızlıktadır aynı zamanda. Tadı damağında, acısı yüreğinde kalır güzelim tomurcukların. Hemen arkasından bahar gelse, güzelim çiçeklerle donansa da, artık o tadı yakalayamaz, o acıyı unutamaz, unutturamaz. İçine kazılı öylece yaşar.

İlk, bir kez olur.

Yaşanların üstüne oturur zaman. Başka baharlar gelir sonrasında, döngü devam eder hayatın muzip göz kırpmalarında. Her bahar güzeldir fakat kirpiklerinin ucunda içgüdüsel bir suçluluk vardır ve kimin payıdır bilinmez hiçbir zaman. Belli belirsiz 'ilk' baharı yaşatır ve bir anlık sarhoşluk çabuk geçer. Bahara benzetmek kolaydır aşkı. Ancak hiçbir erkek istemez baharda yaşamayı aşkını. Başka baharlar gelecek olsa da tek bahar vardır bir erkeğin gönlünde ve yalnızca onu yaşamak ister. Suçluluk, sarhoşluk, açlık, istek..

Duyguyu bir döneme hapsetmek, yenilgiyi baştan kabullenmektir, belkide istemek. Sonun daha film başlarken yazılmasıdır ilk karede. Kolay değildir belki ama, bahar geldiğinde 'yine bitecek' anılarda kalmış bir paradoks olmalıdır. İçine kazılı olan hep oradadır, orada yaşasada daima, güneşe dönüp yüzünü, derin bir nefes alıp, çekip içine kokusunu sıfırdan ta en baştan başlama cesaretini gösterenlere güler hayat. Bu yüzden hüzünlü ancak bir o kadar güzeldir Eylül. Bu yüzden çırpar kanatlarını hayata zayıf kelebek 'yarını' düşünmeden.

Ancak, ilk, bir kez olur, içine kazılı öylece yaşar.

Güzel olan, insana yakışan ve huzuru getiren ise 'tek' ve 'sürekli' olmalıdır. 'İlk ve tek' masalsı çağrışımlar yaptığı ve rastgelmek, gökyüzünde bize gözkırpan yıldızı ertesi akşam tekrar aynı yerde görmek kadar kolay olmadığı için çok az insana kısmet olan büyük bir lütuftur. Yalnızca tek bir baharda sürekli yaşamak ve ömrü tüm yıldırıcılarıyla birlikte tamamlamaya çalışmaktır huzur getiren ve bir hortum gibi delip geçen, yıkıcı aşkı atmosfer maviliğinde dünyaya yayan.

Göz kırpan yıldızların cazibesine kapılmadan, evreni olanca heybetiyle kabullenmek en zorudur. Gökyüzünde durur her zaman tava yıldızı ama ulaşılmaz olduğu için oradadır belkide. Parlayıp dursada umarsızca, ışığını, onu sevenin gönlünden alır. Ne zamanki anıların kadri artık gözleri nemlendirmeye yetmez, işte o zaman yavaş yavaş söner yıldız, çığlıkları uzayın sonsuz soğukluğunda kaybolarak.

Cuma, Mart 02, 2007

Ayrılık

Derinlerden, güneş ışığı değmemiş kuytularından yüreğimin, gelir acısı ayrılıkların. İki narin nota yalar uzaklardan kulaklarımı. Nefesim kesilir aniden, midem kasılır ve süzülür gözlerime yaşanmış yaşanmamış tüm duygular yavaşça. Zaman durur.

Faili meçhul değildir. Apaçık ortada durur, ancak her zaman ayağı takılır insanın. Belkide bile bile.. Bazen bir küçük bakış sevgililer arasında, bazen bir bebeğin muhteşem gülümsemesi, bazen yaşadığı tüm yılları yüzüne birer birer kazımış bir ihtiyarın keder dolu bakışı, bazen başka gönüllerin yaşadığı tarifsiz acılara bulanmış tek damla gözyaşı, bazen mutluluk dolu bir kucaklaşma yada yedi notada dünyanın en büyük sihrini ortaya koyan buruk bir melodi..

O an zaman durur sanki sonsuzluğu tüm soğukluğuyla iliklerimize kadar yaşayabilmemiz için ve bir anda yokolur gider.

Tanımlayamadığım bir şekilde, henüz yaşanmışlıklarla şekillendirmemişken duyguları iyi kötü, hissederdim bunu. Derinlerden, güneş ışığı değmemiş kuytularından yüreğimin, gelirdi acısı ayrılıkların.

Belkide bu yüzden hiç ayrılmadım ben. Ne evden, ne okuldan, ne yârdan.. Hiç veda etmedim. Hiç bırakmadım, terketmedim. Terkeden ben olsamda, bu acıyı başka bir gönlün yaşamasına neden olmayı kendime yediremediğim için, veda eden ben olmadım.

Bir an kırptım gözlerimi, tuttum nefesimi son nota çalıncaya kadar. Derin bir nefes ve bembeyaz bir sayfa daha.

Pazar, Şubat 11, 2007

Kendimi Öldürdüm Dün Gece

Dün gece söndü şehrin gece güneşi
Hilal keskin bir bıçak bundan böyle

Artık parıldayan yıldızları yok gökyüzünün
Üzerinde sinsi karanlığın var sadece

Dün gece kurudu pınarları şehrin
Hiç yağmur yağmıyor,
Yağmayacak bundan böyle
Sokakları boş ve pis
Çocuklarının gözünde kin ve nefret
Kimseye gülemeyecekler artık
Belki,
Acizliğin ve ölümün
Soğuk tebessümü dudaklarda..

Dün gece bir adam öldü bu şehirde
Dün gece bir adam öldürdün bu şehirde
Dün gece bir adam öldürdüm bu şehirde

Ateşten damlalar koymaz artık bana
Acıtmıyor bundan böyle
Giydirdiğin ateşten gömlek..
Dün gece
Cehennemin tüm ateşleri doldu kalbime
Sevgim kadar sonsuz,
Yanıyorum artık eserinle..
Koymuyor artık ateş, acı
Hislerimi öldürdün dün gece..

Buz gibi vücudum, ellerim
Isınmasın kimse bundan sonra
Isınanlar gelmesin aklıma
Yüreğimde ateş, kalbimde ateş
Ruhum param parça

Dün gece birini vurdular bu şehirde
Hemde tam kalbinden
Ruhunu, benliğini, sevgisini
Herşeyini aldılar elinden,
Yüreğini..

Dün gece bir adam öldü bu şehirde
Dün gece bir adam öldürdün bu şehirde
Dün gece bir adam öldürdüm bu şehirde
Her gece öleceğini bile bile
Her sabah ateşlere doğmanın acısı..

Kendimi öldürdüm dün gece
Her gece katilim,
Her gece “katilsin” bundan böyle..

25 Kasım 2001 Pazar - 02: 00 Karşıyaka

MFÖ, Ooz Venue ve Finduk (aganigi naganigi)

2 hafta önce Cumartesi İzmir'de MFÖ konseri vardı Ooz Venue'de.
Anlamsız uzun bir 'biletli' kuyruğundan sonra girebildik sıkışık, duman altı ortamına. Berlin'deki Felix'in daha küçük bir kopyası gibi ortamı.

MFÖ'nün tadını sonlara doğru çıkarmaya başlamadan olası bir deprem yada yangında yada herhangi bir kargaşada ortamın ne hale geleceğini ve izdihamı düşünmeden edemedim gece boyu. Ne adam gibi adım atacak bir ortam var ne giriş/çıkış iyi organize edilmiş. İşler yolunda gittiği sürece bir sorun olmaz ama bir gün bir sorun çıkarsa felaketin boyutlarını şimdiden telaffuz etmeye dahi dilim varmıyor.

Sahnedeyken hoşuma giden bir replik oldu; 'şarkı söylemek boğaza, ses tellerine, nefese iyi gelir... tabii söylerseniz'. Nedense bir şekilde bana bu Aganigi Naganigi ağırlıklı Finduk reklamlarını çağrıştırdı.

Sonradan reklamını izlediğimde tamda bu şekilde o repliğin aslında reklamdan alıntı olduğunu anladım;

Sizce aganigi naganigi nedir?
Sağlık, mutluluk, efenim işte bilmem ne bilmem ne.. Tabii Yerseniz(!) :)

Sahi şu finduk tanıtım kampanyaları ve satışlar ne oldu?

Pazartesi, Şubat 05, 2007

BookCrossing.com - Kidnapped Book!

    Ne yorum yapacağımı şaşırdığım bir haber okudum bugün (aslında 16.06.2006'da J ). Bir kitap çalınıyor. Çalan kişi, kitabın sahibinin kitabı henüz bitirmediğini farkedince suçluluk hissediyor ve sonunu iletiyor :)

    Özetle yazdıkları;

            "Evet bugün arabandan kitap çaldım ve BookCrossing sitesine kayıtlı olduğunu gördüm. Oraya kaydetmeyi düşünüyorum. Gördüğüm kadarıyla henüz bitirmemiş ve 248 nci sayfada kalmışsın. Biliyorsun kitabı senden çaldım ve, kendimi biraz kötü hissettiğim için bilmeni istiyorumki; adamın eşi dişçisiyle kaçıyor, köpek ölüyor ve koca arabasını uçuruma doğru sürüyor. Berbat bir son, böyle berbat bir kitapla günümü rezil ettiğin içinde ayrıca teşekkürler"

    Kidnapped Book!

    Our stroll through the forum revealed this tale and a nice reminder. Nitejar recently took out her snazzy new convertible car, and brought a book along for the ride. As she explains, "[I] am prone to leaving non-valuables on the seat such as my cheap shades and maybe a book or magazine. This time though someone has reached in and pilfered my book!" The kicker? It wasn't even registered yet, so future travels are undocumented. Simpleton had us roaring with laughter though at a possible journal entry from an AnonymousFinder:

      "Yeah, I swiped this book from your car today, and seeing that it was registered with BookCrossing, thought I'd journal it. I see that you were not finished reading it, as your bookmark was stuck in at page 248 of 303. I felt a little bad about, you know, stealing from you and all, so I wanted to let you know the wife runs away with her dentist, the dog dies, and the husband drives his car over a cliff. Bummer of an ending, thanks a lot for ruining my day with such a downer book."

    So, remember label your books before they leave the house. You never know who might pinch them! (For the full forum thread, click here.)

Perşembe, Ocak 25, 2007

PROFESYONEL İŞ YAŞAMI

Murphy kanunları mı demek gerek bilemiyorum.

Bazen çok istesenizde, elinizde olmayan sebepler yüzünden, kafanızdakini yapamayabiliyorsunuz.

Şu an İstanbula doğru yola çıkmış olmam gerekirdi, ancak yapılacak olan bir ziyaret nedeniyle artan iş yoğunluğum yüzünden yerimden kıpırdayamaz oldum.

Tekrar kusura bakma lütfen sevgili Mehmet Doğan.

L

Related Posts with Thumbnails